İçimizdeki acı son bulmadı…Emekçiyi gözünü kırpmadan öldürenlerin ve alanı kana bulayanların kimler olduğu o gün belliydi, bugün, onların anlayışı başımızda… Ve emek sömürüsü hala devam ediyor…
***
Dünkü BirGün gazetesinin manşeti “Bir ülke düşünün üçte biri işsiz!” 22 yıllık iktidarın Türkiye’yi getirdiği durum, bundan iyi anlatılamazdı. İşin daha da kötüsü, iş bulmuş çalışanların tamamına yakını aldığı parayla geçinemiyor! Çalışma saatleri belli değil, sosyal güvencesi yok, tam bir emek sömürüsüne tabii tutuluyor… Basiretli olmayan bir devlet kuruluşu var. TÜİK… Dünyanın alay konusu… Oysa istatistik bilimi, doğru bir şekilde veri toplama ve toplanan verileri bilgiye dönüştüren bilimdir. Ülkelerin bugünden yarına gidişini belli eder…” Ancak, “Siyasi ahlak ve hukuk dışılığı seçen” Siyasetçinin de en rahat kullandığı bir kurumdur… Tıpkı bizde olduğu gibi isterlerse her şeyi tozpembe gösterebilirler… Günümüzde TÜİK, halkı aldatmak adına kullanılıyor.
Bu nedenle, “istatistik dünyasında “verilerine inanılmayan, güvenilmeyen ve saygınlığını kaybeden bir kurum haline dönüştü… Bakın; TÜİK’e göre, İşsizlik oranı %7,9. Son 25 yılın en düşük seviyesinde! Oysa DİSK-AR’a göre, işsiz sayısı 12 milyona dayanmış…
Geniş tanımlı işsiz sayısı ise 28,8 milyona yükselmiş… Ayrıca, çalışma gücüne sahip 5,3 milyon kişi iş aramayı bırakmış… Üstelik bu vahim sonuçlar, TÜİK verilerine göre hesaplanmış! Emek sömürüsünün en güçlü görüntüsü ise çalışanlardan toplanan işsizlik ödeneği, günümüzde işsiz olan 2,8 milyondan yalnızca 473 bin kişiye işsizlik parası ödeniyor…
Toplanan kaynağın kalanını İşveren kullanıyor! Ne hakla?
301 maden işçisinin ölümüyle sonuçlanan Soma faciasının faillerine, 4 ya da 5 ay cezalar verilerek, dava sonuçlandırılmaya çalışıldı…
Bu sonuç, AKP iktidarının emekten, işçiden yana değil, sermaye adına ülkeyi yönettiğini bir kez daha kanıtlıyor…
Son 22 senede yaşadıklarımıza bakarsak,” TÜRKİYE’DE İNSANIN VE ZAMANIN DEĞERİNİN OLMADIĞINI GÖREBİLİRİZ!”
Atatürk Cumhuriyetine, laik demokrasiye, sosyal hukuk devletine nefretle bakan, halkı kin ve hınçla bölmeye çalışan bu iktidarın yaptıklarını gördükçe, başka bir şey düşünmek mümkün değil! Koltuk ve saray tutkusuyla “Anayasal Meşruiyetini” kendi isteğiyle kaybetmiş, kimlikler üzerinden yurttaşı birbirine düşman etmiş, insan ve toplulukları her vesile en ağır dille aşağılayan, hakaret eden bir siyaset, ülkeyi güvenli ve huzurlu hale getiremez!
Türkiye’nin tekrar “Parlamenter Rejime” dönmeyi gerçekleştirecek Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını, demokrasi ve barış isteyen parti Genel Başkanlarını “Düşman Hukukunu” kullanarak, hapsederek, seçim dışına atacağı zannetmek, daha da vahim bir anlayıştır…
Yaratılan bu düzende yarınlarının olmadığı gören, yoldaş olarak bildikleri yoksul aile çocuklarının çağdışı bir anlayışla kullanılmasına isyan eden gençleri, ailelerinden ve eğitimlerinden uzak tutarak hapishane koğuşlarında taş zemin üzerinde yatıranların koltuk hedeflerine ulaşmaları mümkün olmayacaktır…
Hele hele sabaha karşı evlerine yapılan baskınlarda istediklerini bulamayınca, çocukların kumbaralarına el koyan, genç kızların küpelerini almaya çalışan kolluk kuvvetleriyle asayiş sağlanamaz… Toplumsal barışın önündeki tek engel, “siyasilerin zaaf ve egolarıdır…” “Zaaf hırsı getirir, ego ise aklın kullanılmasına mâni olur! “ Böyle nitelikte olan siyasi yöneticilerin ilkesi yoktur, “Hedefi vardır!” İktidarda kalmak!
Yozgatlı çiftçi, Mersinli emekçi, üniversiteli ve Liseli genç, işsiz Ali, emekli Mustafa Bey, Doktor Nur Hanım, Muhasebeci Toros, Ev kadını Hüsniye hanımı duymayanlar, artık bizleri yöneten koltuklarda oturamaz! Bu hak, hukuk ve adaletin içinde olmadığı bu emeğin sömürü düzeni yıkılmalıdır… Umut her zaman vardır, çünkü yaşamın kendisidir…
Halkın umudu sizsiniz!