Anayasa tartışmasında da daha özgürlükçü bir hedef gösterip daha baskıcı bir sonuç elde etti daha önce de.
Genelde siyasal gündemimizi bugünlerde 3 başlık belirliyor. Muhalefetin darbe olarak kodladığı 19 Mart süreci. İkincisi AKP-MHP ve Abdullah Öcalan’ın domine ettiği bir çözüm süreci. Adını koymakta da güçlük çekiyoruz çünkü herkes farklı tarif ediyor. Üçüncüsü de sanırım artık gündemimize gelecek olan anayasa tartışması. Her üç tartışma da aynı konuya gelip dayanıyor. Özellikle Erdoğan’ın yerel yönetimlere yönelik kayyum faaliyetini kaldırma bahanesiyle başlattığı ve anayasada yerel ve merkezî yönetim arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesine dair işareti. İkincisi, yine Kürt hareketi ile yürüttükleri süreçte meclisi işaret ederek her iki tarafın da anayasa değişikliğini şart olarak öne sürmesi. Son olarak da Türkiye’de sağın genel olarak anayasayla olan sorunu var. Bir taşla üç kuşu da sepete atacaklar. Bu yüzden de anayasa tartışmaları önümüzdeki dönemde de önem kazanacak gibi gözüküyor.
1982 Anayasasını savunan hemen hemen hiçbir kimse yok. Topyekûn olarak 12 Eylül anayasasını total olarak savunması söz konusu değil hiçbir siyasi partinin. Ancak hepimizin derdi aynı mı? Öncelikle şu soruyu sormamız gerekir; anayasa nedir? Çok basit bir soru gibi geliyor ancak AKP’nin bu tarz değişiklikleri geniş kesimler içerisinde meşrulaştırmak için kullandığı şablonu göz önünde bulundurduğumuzda bu soru çok önemli. Anayasalar en basit tanımıyla devletin esas örgütlenmesi, Teşkilat-i Esasi’dir. İkincisi hak ve özgürlükleri güvence altına alır. Her şeyden önce anayasaların arkasında bir toplumsal uzlaşı ve toplumsal sözleşme olduğu varsayılır. O zaman bizim hangi sorunumuz anayasa tartışmasında yankı buluyor, buna bakmamız lazım. Niçin bir anayasa tartışması ihtiyacı hâsıl oldu? CHP mevcut anayasaya uymayanlarla anayasa görüşülmez diyor. Ancak Türkiye’nin tüm sorunları gelip anayasa başlığında bağlanacak. O sebeple hem AKP’nin anayasa hamlesine verilecek tepki hem de genel olarak anayasa fikrini güncellememiz gerekir.
AKP genelde herhangi bir kurumu ele geçirmek, dönüştürmek istediğinde önce o kurumu felç edip çalışamaz hale getiriyor, sonra da “görüyorsunuz değiştirmemiz gerekiyor” diyor. Anayasa tartışmasında da daha özgürlükçü bir hedef gösterip daha baskıcı bir sonuç elde etti daha önce de. AKP’nin yapacağı anayasa, her şeyden önce mevcut pratiğin hukuki güvence altına alındığı bir metin olacak. Mevcut pratik neyse ona uygun bir anayasa yapmak isteyecekler. Dolayısıyla anayasadan özgürlük beklemek hayal olacaktır. Kim ne derse desin, adresi meclis olsun, konu isterse Kürt sorunu olsun. Önce şunu sormak gerek; “ortada bir meclis var mı?” “AKP’yi giderek aşan öz çekirdekte çeteleşmiş bir yapının isteği dışında bir anayasa metni AKP tarafından meclise sunulabilir mi?” ve “o metin meclisten çıkabilir mi?” Bu mümkün değil. Daha anayasa tartışmaları başlamadan önce Erdoğan “sarayda 10 kişilik bir hukukçu grubunun çalışmaya başladı”ğını söyledi. Tam da bununla ilgili şekilde ikinci olarak, anayasalar barış, demokrasi, özgürlük isteyen toplumsal yapıların katılmadığı geniş bir seferberlik olmadan yapılırsa çıkan sözleşmeden ezilen kesimler lehine bir sonuç elde edilemeyecektir. Belki de şu tartışmayı yapmak lazım, anayasa nasıl yapılmalı?
Şili’de her ne kadar sonucu başarısız olsa da güzel bir deneyim gerçekleşti yöntem olarak. Önce bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var mı sorusuyla referandum yaptılar. Sonra da anayasa yapmak üzere mecliste bir komisyonun seçimi yapıldı. Bu komisyon çok geniş katılımlı oldu, kadınlara daha çok yer ayrıldı. Bugüne kadar yok sayılan toplumsal yapıların dahil olduğu meclisten bir anayasa taslağı çıktı. “Bunlarla anayasa yapılmaz, o yüzden tartışmaya ne gerek var” da denebilir. Ama elbet bir gün bu tartışma önümüze gelecek. Marx; “İnsan her ne kadar tarihi kendi yapsa da mücadelesini belirli koşullar içinde yapar” der. Eğer biz “güçlü bir şekilde bunlarla anayasa yapılamaz” diye zorlayamıyorsak o zaman bu tartışmayı başka bir yere çekmeye çalışabiliriz.
AKP neden anayasayı değiştirmek istiyor ve nasıl meşrulaştırmaya çalışıyor? Ana argüman şu: “bu bir darbe anayasasıdır ve askerler tarafından yapılmıştır.” Bu başlıbaşına bir yalandır çünkü bu anayasa yirmi defa gerçekleşti, tümü de AKP zamanındaydı. Her yapılan değişiklik yaşanabilir bir Türkiye idealinden bizi daha fazla uzaklaştırdı. Tam da bu yüzden AKP’nin asker-sivil anayasa tuzağına düşmemeli. Sosyalist sol için bu kulağa hoş geliyor olabilir ancak bu anayasa siviller tarafından yirmi defa değiştirildi. Mesele eğer bir üniformaya indirgenecekse o zaman da sivillerden bir danışma kurulu vardı. Anayasayı toplumun altyapı kurumlarından, üretim ve dönüşüm ilişkilerinden bağımsız yapılabilir görmemek lazım. Nihayetinde bir metindir, hemen hayatı değiştirebilecek bir sihre sahip değildir, mevcut koşulların ürünüdür. Örneğin Aile Yılı 10 yıla uzadı. Anayasa tartışmasında ilk gündemlerinden biri LGBTİ haklarına saldırı olacak. İkincisi, tek adam rejimini kalıcılaştırmak ve sorunlarını, sakıncalarını yani direnç noktalarını ortadan kaldırmaya çalışacaklar. Nitekim HSK seçimlerinde tüm üyelerin AKP çoğunluğuyla seçilmesi bir anayasa değişikliğiyle oldu. Dolayısıyla sivil-asker dikotomisi ile düşünmemek gerekir.
Peki, ne olması gerekir? Eğer mücadele ile elde edilmiş bir hak varsa o yankısını anayasada bulacaktır. Ama siz metin olarak; örneğin “şu andaki anayasada basın hürdür” deniyor, toplantı yürüyüş başlığında güçlü düzenlemeler var ama her ikisi de fiilî olarak ortadan kalkmış durumda. Bu yüzden anayasa değişikliği tuzağına düşmemek gerekiyor. Diğer sorunlara dair eninde sonunda önümüze gelecek bir anayasa gündeminde, bu başlıkları toplumsallaştırıp demokrasi mücadelesine dönüştürebilir miyiz, bunun bir imkânı var mıdır, tartışmak gerekir. Ancak bunlarla anayasa yapılmaz, hatta 19 Mart sürecini bir darbe olarak değerlendiriyorsak, o zaman darbeye karşı nasıl mücadele edilmesi gerekiyorsa öyle mücadele etmeliyiz. Dolayısıyla bu tartışmayı AKP’nin masasına oturarak değil, kendi çelişkilerini ortaya koyacak şekilde nasıl yapabiliriz, bunu kastediyorum.
Tartışma anayasadan ibaret değil, hem 19 Mart sonrası yaşananlar hem de Kürt sorunu anayasaya bağlanmaya çalışılıyor. Peki, her iki sorunun öznesi olan Kürt ve Türk emekçileri nasıl birlikte mücadele edebilir? Bu sorunları bire bir sıcaklığıyla yaşayanlarla yeni kuşakların hisleri bir değil. Ancak bütün propaganda, barışın sağlanması için bir anayasa değişikliği zorunluluğu dayatması ile yürüyor. Türk ve Kürt emekçilerinin yaşadığı sorunların yüzde 90’ı anayasa değişikliği gerektirmiyor. AKP ile anayasa tartışmak kategorik olarak mümkün değildir. Fakat 2017’de de büyük bir anayasa değişikliği oldu, şu an saray rejimi anayasal temellere sahip. Ancak henüz kurmaya çalıştıkları yapıyı anayasal güvenceye almadılar ve birinci amaçları bence de bu. İkinci olarak, 19 Mart sonrası harekete geçen gençleri derinlemesine ele almak gerekir. Burada yabana atılmayacak boyutta bir seküler ve milliyetçi taban var. Belki bu tartışma onlara da bir alan açacak. O yüzden anayasa tartışması bir fayda sağlayacaksa bir politik mobilite, hareketlilik sağlaması olabilir. Bu tartışmalarla bağdaştırabileceğimiz birtakım teorik tutamaklar bu gençliğin siyasallaşmasının önünü açıp birleştirebilir. Öteki türlü tüm dünyada olduğu gibi küçücük dokunuşla Nazilere dönüşebilecek potansiyelin önüne geçilemeyebilir.