Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Bilkent Üniversitesi'nde öğrencilerin sorularını yanıtladı. Bir öğrencinin Gezi olaylarını sorması üzerine Dauvtoğlu görüşlerini aktardı. Davutoğlu, 'Ben o zaman Dışişleri Bakanı’ydım. Prensip gereği biz öğrenci olayları içinde büyüdük. Gençlik hareketleri içinde büyüdük. 12 Eylül olduğunda ben üniversite öğrencisiydim ve 12 Eylül’e karşıydım. 27 Mayıs olduğunda 1 yaşındaydık, 12 Mart’ta ortaokul öğrencisiydim. Gençliğin özünde talep etmek vardır ve bu da doğaldır. Gezi olaylarında ilk aşamada bir sivil hareket olarak hepimizin dikkatini çekti. Oraya katılanlarla –hatta arayan benim eski arkadaşlarımdan o gençerle irtibatta olanlar vardı-, birçoklarıyla konuştuk ve o aşamaya kadar iyiydi. Bir sivil toplum faaliyetiydi. Protesto edilir. Kurallar var. O kurallar içinde protesto edebilmeli. Onu kısıtlarsanız demokratik bir toplum olamazsınız. Bir aşamadan sonra, daha sonra FETÖ’yle irtibatlı olduğu ortaya çıkan bazı grupların o çadırları yakmasıyla başlayan bir şiddet sarmalı oldu. Önceki ne kadar normalse, daha sonra bu öylesine istismar edildi ki, o niyetli öz veya arayış içinde olan gençler, bir müddet sonra bazı örgütler tarafından başka bir yere çıkartıldı. Kontrolsüz bir şiddete' ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, TBMM’nin 100. Yıl kuruluş yıldönümünde bütün davalardan vazgeçmeyi düşündüğünü, bunu erkene alarak Gezi olayları sırasında bir gence açtığı davadan vazgeçtiğini anlattı. Gezi olayları sırasında bir gencin attığı “Davutoğlu’nun evini basmaya gidiyoruz” tweeti için ‘hayatımdaki en zor gecedir’ ifadesini kullanan Davutoğlu, 'Çok öfkelendiğim için o kişiyi mahkemeye verdim' dedi. Davutoğlu, o gencin özür mektubu sonrası davadan vazgeçtiğini anlattı.
Davutoğlu, Gezi olayları ile ilgili görüşlerini şöyle sürdürdü: 'Öyle bir kutuplaşmışız ki, o baştaki sivil toplumcu, barışçıl protestoyu bütün paketin içine koyuyor bir kesim, diğer kesim de diğer yerlerde uygulanan şiddeti görmüyor, sanki o baştaki sivil nitelik hep devam etmiş gibi davranıyor. Baştaki sivildi. O çadırların yakılması provakasyondu. Onun arkasında Türkiye bir girdaba sokulmak istendi.'