Genel Başkan Mahmut Arslan’ın oğlu Osman Arslan, Bankalararası Kart Merkezi (BKM) soruşturmasında tutuklandı.
Bu tutuklama, yalnızca bir kişinin değil, Hak-İş’in tüm yapısının sorgulandığı bir dönüm noktasına dönüştü.
Çünkü bu olay, sendikal söylemin ardına gizlenen bir kayırmacılık düzeninin, emek kavramının içinin nasıl boşaltıldığının sembolü haline geldi.
ADALETİN KAPISINA GİDEN YOL: BKM SORUŞTURMASI
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, 2024 başında Bankalararası Kart Merkezi’nde yürütülen bazı ihalelerde usulsüzlük şüphesi tespit etti.
Yapılan incelemeler, iki büyük ihalede ciddi mevzuat ihlalleri, fahiş fiyat farkları ve yetkisiz işlemler bulunduğunu ortaya koydu.
Dosya, “ihmal” ya da “teknik hata” sınırını çoktan aşmış; kamu kaynaklarının yanlış yönlendirilmesi iddialarına dönüşmüştü.
Merkez Bankası’nın savcılığa suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kapsamlı bir operasyon başlattı.
Gözaltına alınan on kişi arasında yer alan isimlerden yedisi tutuklandı.
O isimlerden biri de Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın oğlu Osman Arslandı.
Soruşturma dosyasına göre BKM’deki yazılım ve hizmet alım ihalelerinde, “kapalı devre onay süreçleri” oluşturularak belirli firmalara avantaj sağlandığı, iç denetim raporlarının ise bilinçli biçimde geciktirildiği iddia ediliyor.
Yani mesele yalnızca bir ihale değil; bir kamu sisteminin içine yerleşmiş çıkar ilişkileri ağının fotoğrafıydı.
“ARSLAN” SOYADININ AÇTIĞI KAPILAR
Osman Arslan’ın özgeçmişine bakıldığında, sıradan bir kariyer çizgisi değil, bir imtiyaz zinciri göze çarpıyor.
Türksat’ta başlayan yolculuk, Öz Sağlık-İş Sendikası’nda, ardından Merkez Bankası ve Roketsan’da devam etti.
Son durak ise Bankalararası Kart Merkezi oldu.
Devletin ve yarı kamu nitelikli kurumların en kritik alanlarında, arka arkaya gelen görevler, sendika çevrelerinde uzun süredir tartışılıyordu.
İddialar daha da dikkat çekici: Türksat’taki görevinden, “bilgi sızdırma” şüphesiyle yürütülen bir iç soruşturmanın hemen ardından istifa ettiği; buna rağmen hiçbir soruşturma engeliyle karşılaşmadan farklı kurumlarda işe başladığı konuşuluyor.
Kısacası “liyakat” denilen kavram, bu hikâyede yerini soyadının ağırlığına bırakmış görünüyor.
SORUYORUZ: SAYIN ARSLAN, BU TABLOYU NASIL AÇIKLAYACAKSINIZ?
Sayın Mahmut Arslan,
Bu ülkede her yıl binlerce genç, kamu kurumlarında bir kadro umuduyla sınav kapılarında sabahlarken, sizin oğlunuzun devletin en stratejik kurumlarında bu kadar rahat biçimde nasıl ilerlediğini açıklayacak mısınız?
Hak-İş, alın teri döken emekçinin sesi mi, yoksa yöneticilerin yakın çevresine açılan bir kapı mı?
Sendika üyelerinin aidatlarıyla büyüyen bu yapı, neden şeffaflıkla değil, sessizlikle yönetiliyor?
Bir sendika lideri, kürsülerde “adalet” dersi verirken, kendi evinde bu kadar büyük bir iddianın ortasında nasıl susabilir?
Bu sorular, yalnızca gazetecilerin değil; Hak-İş’e aidat ödeyen her işçinin vicdanında yankılanıyor.
ŞAİBELİ DÜZENİN İÇİNDEN BELGELER ÇIKIYOR
BKM soruşturmasıyla birlikte ortaya dökülen belgelerde yalnızca ihaleler değil, kadro ilişkileri de tartışılıyor.
Bazı denetim raporlarında, sendika yöneticilerinin yakın çevresine ait şirketlerin, BKM’nin alt yüklenicileriyle ortak çalışmalara girdiği; hakediş süreçlerinde aynı imzaların tekrarlandığı görülüyor.
Bu yapının Hak-İş çevresinde yıllardır konuşulan “aile eksenli kadrolaşma” iddialarını güçlendirdiği açık.
Sendikadan devlete, devletten yeniden sendikaya uzanan bu döngü, emek mücadelesinin ruhunu temsil etmiyor.
Tam tersine, sendikayı bir çıkar merkezine dönüştürüyor.
Bugün yaşananlar, sadece bir soruşturma değil; Hak-İş’in kendi iç denetim mekanizmasının çöktüğünün resmidir.
SESSİZLİK STRATEJİSİ: KORUMA MI, KABULLENME Mİ?
Mahmut Arslan, oğlunun tutuklanmasından bu yana tek bir açıklama yapmadı.
Ne bir savunma, ne bir özeleştiri, ne de sendika adına bir değerlendirme…
Bu sessizlik, giderek bir “susma hakkı” değil, sorumluluktan kaçış olarak görülüyor.
Sendika tabanında ise homurdanma büyüyor:
“Biz emekçiyiz, hak arıyoruz; ama bizim adımıza konuşanlar, kendi çıkarlarını mı koruyor?”
Bu soru, bugün Hak-İş’in toplantı salonlarında fısıltıyla değil, açıkça dile getiriliyor.
GERÇEKLER ORTAYA ÇIKMADIKÇA “HAK” DA “İŞ” DE KALMAYACAK
Bu yaşananlar sadece bir oğlun tutuklanması değil; yıllardır “emek” kavramının nasıl istismar edildiğinin açık bir göstergesidir.
Kürsülerden “adalet” diye seslenenlerin, içeride nasıl bir imtiyaz düzeni kurduğunu gösteren çarpıcı bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bugün Mahmut Arslan’ın savunduğu o yüksek değerler, oğlunun tutuklandığı dosyada yargının elinde sorgulanıyor.
Bu ülke, torpille değil; alın teriyle, liyakatle ve adaletle yükselmeli.
Ama bu çürümüş düzen değişmedikçe, ne adalet yeşerir ne de emek gerçek değerini bulur.
10608,26%0,54
42,06% 0,13
48,85% -0,11
5520,00% -0,95
9459,78% 0,00