Tarih: 02.11.2019 11:23

DENİZ ÜRÜNLERİ BİZİM ZENGİNLİĞİMİZDİR

Facebook Twitter Linked-in

Kaşıkçı, Cumhuriyetimizin 96'ncı yıl dönümünü kutlayarak başladığı konuşmasında bu hikâyenin oluşmasında emeği geçen kahramanlarım, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet ve şükranlarını sundu. Su ürünlerinin vatandaşlar için değerli bir gıda kaynağı olmasının yanında, 82 ülkeye ihraç yapılan ve 950 milyon dolarlık girdi elde edilen önemli bir ihraç kalemi olduğunun altını çizen Kaşıkçı, biyolojik zenginlik bakımından çok nadide ülkelerden biri olan Türkiye’nin, aynı zamanda 4 denize sahip olmakla da büyük bir avantaja sahip olduğunu belirtti. Kaşıkçı, “Denizlerimiz hem ekolojik hem de biyolojik özellikleri bakımından birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Denizlerimizin yanında, 200'ün üzerinde göl mevcudiyetimiz de bulunmaktadır. Sahip olduğumuz tüm tatlı ve tuzlu su kaynaklarımız aynı zamanda su ürünleri varlığıyla da değerli konumdadır.  Su ürünleri, bugün itibarıyla yaklaşık 250 bin insana iş alanı açan ve oluşturduğu katma değerle ülkemize artı bir değer katan önemli bir sektördür. Bu sektör, gelişimini bugünlere 1971 yılında çıkarılan 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'yla taşımıştır. Ancak bu kanunun aradan geçen onca yıl, gelişen teknolojik imkânlar, bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususlar ile sektörün ihtiyaçları da göz önüne alınarak günümüz koşullarına uyumlu hâle getirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Unutulmamalıdır ki doğal kaynaklar sonsuz değildir, koruma ve kullanma dengesi mutlaka sağlanmalıdır. Bu ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanan kanun teklifiyle su ürünlerinin sürdürülebilir yönetimi ve balıkçılık kaynaklarımızın korunmasına ilişkin ihtiyaç duyulan hususlarla ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. 


Görüşülmekte olan bu Kanun Teklifinin Amacı: Yasa dışı su ürünleri avcılığı ve kural dışı su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinde caydırıcılığın sağlanması, su alanı ve suyun kiralanmasında yetkili kurumların belirlenmesi, doğal türlerin korunmasına, istilacı ve yabancı türlerin kaynaklarımızda yayılmasının önlenmesine yönelik balıklandırma faaliyetlerinin kurallara bağlanması, avcılık ve yetiştiricilikte verilen izin ve ruhsatların günün şartlarına göre düzenlenmesinin sağlanması, balıkçı gemilerimizin başka ülke karasularına ve uluslararası sulara avcılık amaçlı gidişlerinin kurala bağlanması, su ürünlerinin kaçak yollardan yurtdışına çıkarılması ve canlı olarak yurt içine sokulmasının engellenmesi, su yapılarının bulunduğu alanlarda biyo çeşitliliğin korunması, amacıyla bazı değişiklikler yapılması öngörülmektedir. 
Kanun teklifi hazırlanırken konusunda uzman bürokratlardan, bilim insanlarından ve STK'lerden görüş alınmış ve nihayetinde bugünkü seviyeye getirilmiştir. Elbette hazırlanan bu yasa teklifinin eksikleri olacaktır. Ortaya çıkabilecek bu eksiklerin gözlemlenerek iyileştirilmesi hususunda gerekli çalışmaların da süreç içerisinde yapılacağını ummaktayız. 
Türkiye'de kişi başına yıllık su ürünleri tüketim miktarı yıllardır 5-6 kilogram arasında seyretmektedir. Hâl böyle olunca üretimimizin büyük bir kısmını ihraç etmek zorunda kalıyoruz. Bu da yaklaşık yüzde 75-80 civarında. 
Aynı kalite ve büyüklükteki balıklarımız ihraç edilen ülkelerde 7 euro seviyesinde satılırken AB ülkesi mallar 16-17 euro seviyesinde satılmaktadır. Firmalarımız çoğu zaman zararına ürünlerini elden çıkarmak zorunda kalmaktadır. 'Siz üretin, nasıl olsa balığınızı iç piyasada satamıyorsunuz, bu nedenle fiyatı biz belirleriz.' diye ülkemizi zor duruma düşüren bir dış piyasa anlayışı bulunmaktadır. Bu nedenle iç piyasada kişi başı yıllık balık tüketim miktarımızı muhakkak artırmamız gerekmektedir. Yine bir diğer husus ise, ülkemiz gökkuşağı alabalığı Avrupa 1'incisi olmasına rağmen, Norveç'ten gökkuşağı alabalığı getiriliyor. Bunun da önüne geçilmelidir. 
Sonuç olarak üretimi artırarak aynı zamanda yerli ve millî balığımızın iç piyasada tüketim miktarının artırılması yoluna da gidilmelidir. Aksi takdirde su ürünleri yetiştiriciliği yapan firmalarımızı zor günler beklemektedir. 
İSKENDERUN KÖRFEZİ
İskenderun'da bulunan su ürünleri fakültesindeki bilim adamları ve Mustafa Kemal Üniversitesinde bulunan ziraat fakültesindeki bilim insanları; yaptıkları çalışma sonucunda İskenderun Körfezi'nde yetiştirilen balığın Türkiye'nin diğer denizlerinde yetiştirilen balıklarla kıyaslandığı zaman daha iyi olduğu sonucuna ulaşıyorlar.
İskenderun Körfezi böylesine elverişli, balık çiftçiliği de böylesine elverişli bir noktada iken ruhsat almak için bakanlığa başvuru yapıp ruhsat alamayan çok sayıda vatandaşımızın olduğunu biliyoruz. Tabii, biz 'denizde su ürünleri yetiştiriciliği' dediğimiz zaman özellikle çevre örgütlerinin üzerimize geleceğini de biliyoruz ancak çevre örgütlerine de şunu ifade etmek istiyorum. Deniz ürünleri bizim zenginliğimizdir. Sonuç olarak denizlerimizde gerek çupra gerek levrek gerekse diğer türleri bizlerin üretmesi lazım. Bu konuda çevre derneklerine de şunu ifade etmek istiyorum: Eskiden kıyıya çok yakın alanlarda bu çiftliklere müsaade ediliyordu ancak yapılan yeni çalışmalarla birlikte artık kıyıya çok uzak ve aynı zamanda derinlik olarak da öncekilere nazaran daha derin kısımlarda bu çiftliklerin kurulmasına müsaade ediliyor. Dolayısıyla, burada hiç kimsenin korkmasına gerek yok. 
Erzin ilçemizde böyle gürül gürül akan ancak hiçbir şekilde faydalanamadığımız bir Başlamış Çayı'mız var. Başlamış Çayı'mız, üzülerek söylüyorum, bütün debisini Akdeniz'e boşaltıyor. İşte, tam bu noktada Başlamış Çayı'nın üzerinde kurulacak bir göletin Erzin'deki narenciyeyle uğraşan çiftçimize büyük bir rahatlık getireceğini düşünüyorum. Dörtyol’da su ürünleriyle de ilgili olduğu için çevresel bir problemimiz var. Buradan, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanını ve yetkilileri de göreve davet ediyorum. Dörtyol'da Yeniyurt'ta bir kanalizasyon Akdeniz'e boşalıyor. Yetkililere bunu defalarca ifade ettik ama bir türlü önlem alamadılar.” İfadelerine yer verdi. 
    




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —