BÜLENT ARINÇ'TAN DİKKAT ÇEKEN ÇIKIŞ: HELALLİK BEKLERİM

BÜLENT ARINÇ

AKP'nin kurucularından, eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "Kardeş diyebildiğim insan bana sahip çıkmazsa gücenirim. Bunun helallik olarak bana dönmesini isterim&q

2002-2007 yılları arasında AKP iktidarının ilk Meclis Başkanı olan, 2009-2015 arası da Başbakan Yardımcılığı ve Hükümet Sözcülüğü yapan, ardından aktif siyasetten çekilen Bülent Arınç,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için 'Kardeş diyebildiğim insan bana sahip çıkmazsa gücenirim. Bunun helallik olarak bana dönmesini isterim' dedi.
Erdoğan'la zaman zaman fikir ayrılıkları yaşasa da bir zamanlar en yakınlarından biri olan Arınç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde sorunlar olduğunu söyledi, 'Yargı bağımsızlığı için iklim değişmeli' diye konuştu. Cemaatlerin denetlenmesi gerektiğini belirtti.

AKP lideri Erdoğan'a muhalefet etmemek gibi bir 'içtihatta bulunduğunu' da belirten Arınç, 'Beni fazla zorlamasınlar. Çünkü içtihatlar zaman zaman değişebilir' ifadelerini kullandı.
Kasım 2020'de Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın uzun tutukluluk sürelerini eleştirmesinin ardından MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sert eleştirilerine hedef olan ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu'ndan istifa eden Arınç, BBC Türkçe'den Ece Göksedef'in sorularını yanıtladı:

2000'li yılların başına kadar, yaklaşık 30 yıl Necmettin Erbakan çoğunlukla muhalefetteydi, yasaklar oldu. Buna rağmen bu hareketten, bugün hâlâ etkili olan güçlü bir kadro çıktı. AK Parti 20 yıllık iktidarında böyle bir kadro üretebildi mi?
Bizim siyasete başlamamız, gelişmemiz, güçlenmemiz, belli bir üslup kazanmamız Erbakan Hoca'nın sayesinde olmuştur. Onun için bugün Abdullah Bey'i cumhurbaşkanı yapan, Bülent Bey'i meclis başkanı yapan Sayın Erdoğan'dır derlerse, bunların hepsi bir kenara, bizim hepimizi Erbakan Hoca yetiştirdi. Bizi milletvekili yapan da belediye başkanı yapan da odur.

Bu kadrolaşma bugün sermayeden yiyor. 20 yıldan bu yana kaliteli, güzel insanlar da yetişmiştir ama bugün bunların büyük kısmı yönetimde veya hükümet etmede sorumlu mevkide değildir.
Bugün Sayın Erdoğan'ın eksik kaldığını düşünüyor musunuz?

O kendi tercihidir. Çevresini o tercih ediyor, birlikte çalıştığı insanlara o karar veriyor. O insanların iyi, başarılı veya kalitesiz olup olmadıklarını ona sormak lazım. Ben onlar hakkında herhangi bir menfî, olumsuz beyanda bulunamam, saygısızlık olur. Ama bunu dert edinen insanlar için söylüyorum, kimse zorla birilerini Sayın Cumhurbaşkanımızın yanına getirmedi. Ailesinden başlayarak suya atılan taşın dalga dalga yayılması gibi, bu çevrenin tamamı Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat kendi arzusuyla olmuştur.

2002'de Sayın Erdoğan siyasi yasaklıydı. Bize 'Siz iktidara gelseniz başbakanınız kim olacak?' diye soruyorlardı. O zaman dedim ki 'Bizim gücümüz buradan geliyor, ben size 10 tane başbakan adayı ismi sayacağım. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Abdüllatif Şener…' 10 isim saydım.

Eşitler arasında birinci Tayyip Bey olmalıydı çünkü çok muhteşem bir belediye başkanlığı yaptı. Cezaevinden çıkınca halk kahramanı haline geldi. Ama o olmadan biz seçime girdik. Demek ki o olmasa bile AK Parti muhteşem bir parti olarak geliyordu.

Sizin birçok sözünüz siyasi literatüre girdi. 'Özgül ağırlık' da bunlardan biri. Erbakan'ın, Demirel'in, Ecevit'in zamanında partilerinde özgül ağırlığı olan çok sayıda isim vardı. Ama son dönemde AK Parti'de bu sayı bir hayli azaldı. Bunun sebebi nedir?
Bunun sebebi de kendi tercihleridir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu sistemi savunanlardan birinin ifadesiyle -ki bunun Mehmet Uçum'a ait olduğunu söylüyorlar- bugünkü sistem tek kişilik bir hükümet sistemidir. Onun ifadesi olarak söylüyorum, gerçek de budur.

Bu sistem şu anda tıkır tıkır işlemiyor. Sistemin tümü için demiyorum ama uygulamada bir takım sıkıntılar ortaya çıktı. Sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı da bunun farkında.
İkincisi Ahmet Davutoğlu'ndan sonra çok konuşulan bir mesele, düşük profilli başbakan… Bu bizim yapımıza uygun değil. Düşük profil deyince, her şey iyisiyle doğrusuyla bir numaraya yönelince, özgül ağırlığı olan kişi kalmadı. Kala kala bir ben kaldım, onun da ne kadar azaltıldığını görüyoruz.

Sizin danışmanlarınızın Gülen yapılanmasıyla bağlantılı olduklarına dair haberler çıktı. Bu özel bir tercih miydi?

Türkiye'de bu olayı şöyle yorumlamak lazım. Gülen'in çok tasvip edenleri, çok hayranları olmuştur. Ama hiçbirimiz onların bir gün bir darbe girişimine katılabileceğini bilmiyorduk.
Belki ilk kez sizde söylemiş olacağım. Ben son dönemde Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı'ydım, Milli Güvenlik Kurulu'yla (MGK) hükümet arasındaki ilişkilerden sorumluydum. 2016'nın başına kadar defalarca MGK toplantılarına girdim. Hiçbirisinde 'FETÖ terör örgütü' ismiyle bir tehlikeden bahsedilmedi. MGK'nın gündemine girmeyen bir konuyu sokaktaki vatandaşın bilmesi nasıl mümkün olacak?
Benim danışmanlarımın da birkaç tanesi yargılandı, bir tanesi mahkumiyet yedi.

Örgütün ne boyutta olduğunu bilmiyordunuz ama bu danışmanınızın örgütle iltisaklı olduğunu biliyor muydunuz?

Hiçbir şekilde bilmiyordum. Eğer birileri memnun olacaksa yemin edeyim, vallahi de billahi de tallahi de böyle bir örgütle ilişki içinde olduklarına dair bir emare görmedim.
MGK gündemine gelmedi diyorsunuz ama Gülen yapılanmasına mensup bazı kişilerin TSK'ya girmiş olduklarını ve buna dair raporların yazıldığını ama bir adım atılmadığını biliyoruz.

Sayın Davutoğlu da söyledi bunları, o dönem başbakandı. Siz farklı bir şekilde geldiğini mi söylüyorsunuz?

Sizin bahsettiğiniz karar 2004'te irticayla mücadele adıyla alınmış bir karardı. O zaman Meclis Başkanı'ydım, meclis başkanları MGK'ya katılmaz. Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla bunları ihraç ediyorlardı. Suçlar da namaz kıldığı tespit edildi, eşinin başında örtü var, gümüş yüzük takıyor diye suçlardı… Biz bunlara 20 sene evvelinden beri karşıydık. YAŞ kararlarıyla ihraç edilmiş insanların 2010 referandumuyla iade-i itibarını sağladık.
Benim bahsettiğim 17-25 Aralık 2013 sonrası gelen raporlar.
O raporlarda hiçbir şey yok. Şu var sadece, madem iddiamı ortaya koydum... 17-25 Aralık'ın biraz öncesinden sonrasına kadar bu yapıya isim vermek için toplandık. Koyduğumuz isim Paralel Devlet Yapılanması'ydı. Arkadan 'legal görünümlü illegal yapılanma' ismini taktık, bunda da FETÖ ismi yok. Bir vakıf, dernek olarak, cemaat olarak kurulmuşlar ama bir illegal yapıya dönüşmüşler.
Zamanında Yüksek İstişare Kurulu'ndayken (YİK) 'Siyasi bir görev beklemiyorum ama bir görev verilirse hayır demem, yaparım' demiştiniz. Bugün böyle bir teklif gelse ne dersiniz? AK Parti ile kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?
Şimdi öyle bir teklifin geleceğini düşünmüyorum. Ama ben AK Parti'nin kurucusuyum, evin sahibiyim. AK Parti'de benden daha kıdemli insan yok. Ben bu partinin sac ayaklarından, kurucularından, temel taşlarından birisiyim. Buna kızanlar, kıskananlar, beni kötülemek isteyenler çıkabilir. Güneş balçıkla sıvanmıyor.
Başımı AK Parti'den başka bir partiye çevirmem. AK Parti'de olacağım, cumhurbaşkanımızın yanında, çevresinde olacağım. Ona karşı hiçbir zaman rakip olmayacağım diye bir içtihatta bulundum. Beni fazla zorlamasınlar. Çünkü içtihatlar zaman zaman değişebilir.

Muhalefet olarak değil eleştiri yaparak katkıda bulunmak istiyorum diyorsunuz ama son dönemde eleştiri yapan isimlerin bir şekilde sessizliğe döndürüldüğünü, sert tepki aldığını, sizin YİK'ten istifa etmek durumunda kaldığınızı gördük. İçeride kalarak eleştirmenin hâlâ yapıcı olduğunu, sonuç verdiğini düşünüyor musunuz şu an?
Sonucun ne olacağını ben tayin edemem. Ben kendime böyle bir misyon biçtim. Benimki muhalefet değil, eleştiridir. Muhalefet etmek isteyen arkadaşlarımız ayrıldı, partilerini kurdular. Bizim sözlerimiz kâr etmedi, biz mecburen ayrıldık dediler.

Beni fazla zorlamasınlar diyorsunuz, siz de o noktaya gelebilir misiniz?
Gelmem. Ben oradaki içtihadımı değiştiririm de böyle bir içtihat yapmam. Başka bir parti kurmak veya başka bir partiye katılmak düşüncesinde değilim şu anda.
Sayın Erdoğan'a AK Parti içerisinde rakip olmak gibi bir düşünceniz olabilir mi?
Hayır, böyle bir düşüncem kesinlikle yok.
Kısa bir süre önce kırgın olduğunuzu söylemiştiniz. Daha önce de farklı bir mevzuyla ilgili konuşurken 'Gönül almak parti liderinin işidir' demiştiniz. Sayın Erdoğan'ın gönül almasını bekliyor musunuz sizden?
Biz ağabey-kardeş ilişkisi içindeyiz. Özelde bana ağabey diye hitap eder, biz Tayyip Bey diye ona hitap ederiz. Evet, eski samimi günler şu anda yok ama bu bizim özündeki beraberliğimizi değiştirmez.
Elbette bana karşı söylenmiş sözlerden dolayı kendisinden bir helallik dilerim, beklerim. Bu çok önemli çünkü benim için.

Ben onu Bahçeli gibi görmüyorum, Bahçeli geçmişten beri bizim dışımızda bir insan. O ne söylerse onunla başka türlü hesaplaşırız zamanı, zemini geldiğinde.
Ama ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde olan insanlar birbirlerini kırmamalı, birbirlerine sırt çevirmemeli. Bir adam eşkiyaya sahip çıkarken benim kardeş diyebildiğim bir insan bana sahip çıkmazsa ben bundan gücenirim. Bunun da helallik olarak bana dönmesini isterim. Biz bunları kendi aramızda halledeceğiz inşallah. Bundan dolayı bir kırgınlığım elbette vardır ama bunu reddedecek noktada değiliz.
Benim de hatalarım olmuş olabilir. Bunu biz kendi mabeynimizde mutlaka çözeceğiz.