BAKANLIĞIN 'KANAL İSTANBUL' RAPORUNDA 'MONTRÖ' VURGUSU

BAKANLIĞIN

104 emekli amiral tarafından yapılan, "Kanal İstanbul'un yapılması ve Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması endişe yaratmaktadır" açıklamasının ardından Montrö Boğazlar Sözleşmesi yeniden gündeme geldi.

Devletin kurumlarına verilen raporlarda da sık sık Montrö uyarısı yapıldığı ortaya çıktı. Ulaştırma Bakanlığı’nın da kamuoyunda tartışma yaratan, çevre örgütlerinin ve muhalefetin karşı çıktığı 'Kanal İstanbul' için hazırladığı 'Fizibilite Raporu'nda Montrö Anlaşması'nın Türk Boğazları ile birlikte Karadeniz'in güvenliğini de düzenleyen önemli bir istikrar ve denge belgesi olduğu ifade edildi.
Ulaştırma Bakanlığı’nın 'Kanal İstanbul Fizibilite Raporu'nda Montrö Anlaşması ile ilgili uyarı yapıldığı ortaya çıktı. Sözleşmenin, Türk Boğazları ile birlikte Karadeniz'in güvenliğini de düzenleyen önemli bir istikrar ve denge belgesi olduğu ifade edilen raporda, 'Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli siyasal antlaşması olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin feshedilmesi ve yenisinin yapılamaması, belirsizliklere ve istikrarsızlıklara sebebiyet verebilecektir. Türkiye, Kanal İstanbul yoluyla yapılacak geçişleri düzenlerken, Montrö’nün İstanbul Boğazı’ndan uğraksız geçiş uygulamalarından açık ve örtülü bir sapma göstermemeli; 82 yıldır uygulanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin titiz bir takipçisi ve sadık bir koruyucusu olmaya devam etmelidir' denildi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından hazırlatılan 'Kanal İstanbul Fizibilite Raporu'nda 'Kanal İstanbul'un Montrö açısından da bir değerlendirmesi yapıldı.
Türk Boğazları'nın taşıdığı stratejik önemin yanı sıra, dünyada başka örneği olmayan birçok özelliklere sahip olduğu vurgulanan raporda, 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montrö Sözleşmesi ile ticaret gemilerinin Boğazlar'dan geçiş serbestisi ilkesi korunmakla birlikte, Boğaz geçiş rejiminin Türkiye'nin güvenliğinin dikkate alınarak yeniden düzenlendiği hatırlatıldı.
HALA İŞLERLİĞİ OLAN NADİR ANLAŞMALARDAN
Türkiye açısından büyük stratejik, siyasi ve ekonomik öneme sahip bir bölgeyi yakından ilgilendiren Montrö Sözleşmesi'nin, imzalandığı tarihten bu yana ayakta kalabilen nadir çok taraflı anlaşmalardan biri olduğu vurgulanan raporda, 'Türkiye'nin 82 yıldır tam bir tarafsızlık içerisinde ve titizlikle uyguladığı Montrö Sözleşmesi, ülkemizin yanı sıra, Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin ve üçüncü ülkelerin tümü için makul ve uygulanabilir bir çıkar dengesi oluşturmaktadır. Montrö Sözleşmesi, Türk Boğazları'ndan geçişlerde can, mal, çevre ve seyir güvenliğinin sağlanması konusunda bir düzenleme getirmemiştir. Ancak seyir güvenliği, Montrö Sözleşmesi'nde öngörülen geçiş serbestisinin ayrılmaz bir unsurunu teşkil etmektedir. Bu nedenle, Türkiye uluslararası hukukun hükümleri veya genel kabul görmüş anlaşma ve sözleşmeler çerçevesinde geçiş güvenliğini düzenleme yetkisine sahiptir' denildi.
'LOZAN'DAN SONRA EN ÖNEMLİ SİYASAL ANLAŞMA'
Raporda, İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı'nın iki açık deniz olan Karadeniz ve Ege Denizi’ni birbirine bağlayan niteliğinden dolayı, ilgili uluslararası sözleşmelerde deniz ulaştırması amacıyla kullanılan tek su yolu olduğu belirtilerek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin de 164 millik bu ulaştırma koridorundan uğraksız geçişi düzenlediği hatırlatıldı. 
Uluslararası boğazlardan genel geçiş rejiminin geçiş özgürlüğü üzerine inşa edildiğine değinilen raporda, şunlar ifade edildi:
'Sözleşme’de boğaz devleti olarak Türkiye’nin yetkileri esas, yetki kısıtlamaları ise istisnai niteliktedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türk Boğazları’nın güvenliği ile birlikte Karadeniz güvenliğini de düzenleyen, orijinal haliyle günümüze kadar yürürlükte kalabilen 20. yüzyılın önemli bir istikrar ve denge belgesidir. 
Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli siyasal antlaşması olarak kabul edilmektedir. Sözleşme’nin fesih edilmesi ve yeni bir sözleşme yapılamaması, Türkiye ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerle birlikte, Boğazlar’ı kullanan devletler için de belirsizliklere ve istikrarsızlıklara sebebiyet verebilecektir. 
Türkiye, Kanal İstanbul yoluyla yapılacak geçişleri düzenlerken, Montrö’nün İstanbul Boğazı’ndan uğraksız geçiş uygulamalarından açık ve örtülü bir sapma göstermemeli; 82 yıldır uygulanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin titiz bir takipçisi ve sadık bir koruyucusu olmaya devam etmelidir.'
KANAL İSTANBUL İÇİN VAZGEÇİLMEMELİ
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 1’inci maddesi uyarınca Boğazlar’da denizden geçiş ve ulaşım özgürlüğü olduğuna vurgu yapılan raporda şunlar kaydedildi:
'Bu hüküm çerçevesinde uğraksız ve uğraklı geçişleri düzenlemeli; bu temel kuralı zedeleyecek şekilde Kanal İstanbul lehine bir uygulamayı zorlamamalıdır. 
Türk Hükümeti, Kanal İstanbul yoluyla Karadeniz’e çıkacak kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemileri için sınıf, tonaj ve süre sınırlamalarının, diğer bir ifade ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile düzenlenen Karadeniz’e ilişkin sınırlamaların ve Karadeniz güvenliğinin titiz bir takipçisi olmalıdır. Sınıf, tonaj ve süre sınırlamasına ilişkin tutulmakta olan kayıtlara, Kanal İstanbul yoluyla Karadeniz’e giriş/çıkış yapan savaş gemileri dâhil edilmeli, âkit devletlerin Ankara’daki temsilciliklerine bu bilgiler de verilmeli, Kanal İstanbul geçişleri Karadeniz’in hukuki statüsünde değişiklik meydana getirmemelidir. 
Aksi bir uygulama, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlali olacak; Sözleşme ile birlikte yükümlülüklerini yerine getirmemiş olan Türkiye’yi tartışma platformlarına taşıyacaktır. Bu tartışmalar Montrö’nün feshi ile sonuçlanabilecek istikrarsızlık ve belirsizliklerin de başlangıcı olabilecektir. Unutulmamalıdır ki Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Karadeniz’de de öncelikle Türkiye’nin güvenliğine hizmet etmektedir.'
ESKİ DONANMA KOMUTANI GÜNER: KANALDAN GEÇİP MONTRÖ'YÜ DELMEDİK DİYEBİLİRLER
Eski Donanma Komutanı emekli Oramiral Nusret Güner, Kanal İstanbul’un Türkiye için çok önemli olan Montrö Sözleşmesi’ni delip delmeyeceği tartışmalarına cevap verdi. Güner, 'Delip delmeyeceği açık olmasa da konuyu uluslararası alanda tartışmaya açacağı kesin. Dolayısıyla tehlike var...' dedi.
Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in haberine göre, Montrö Sözleşmesi’nden önceki statüye göre, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının her iki kara tarafının askerden arındırıldığını hatırlatan Güner “Türkiye bu bölgelerde asker bulunduramıyordu, gemilerin geçişleri ise uluslararası bir komisyon tarafından yürütülüyordu” dedi.  
Güner sözlerini şöyle sürdürdü:
'Montrö Sözleşmesi'nde Türk Boğazları; İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı şeklinde tarif edilmiştir. Dolayısıyla Kanal İstanbul, ilk bakışta Montrö Sözleşmesi dışında olarak değerlendirilebilir. Zaten sorun da bu. Karadeniz’e çıkmak isteyen ama Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkeler (örneğin ABD), bizim müsaademizle ücretini de ödeyerek buradan rahatça girip çıkabilir. 'Biz Montrö’yü delmedik ki, Kanal İstanbul, Montrö’deki tarifin dışında' diyebilirler.   
Diğer taraftan, Türk boğazları tarifi içinde olmasa da örneğin Rusya ‘Montrö Sözleşmesi’nin amacı Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğidir’ deyip, ‘Kanal Montrö kapsamındadır’ diye de iddia edebilir, yani aynı Montrö sınırlandırması ister. Tabii kanal yapıldıktan sonra geçiş şartları için 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi de devreye girebilir. Sonuç olarak Montrö sözleşmesi tartışmaya açılır. 
Gemi geçişleri uluslararası komisyonun kontrolünde olan, İstanbul ve Çanakkale’de Türk Askeri bulunduramadığımız bir önceki statüyü düşünün... Montrö Sözleşmesi ile Türkiye kendine bir savaş tehdidi hisseder veya bir savaşa girerse, geçişlerin tek hâkimi Türkiye olmaktadır.
Montrö Sözleşmesi’nin yegâne mahzuru ticaret gemilerinin çok küçük bir ücret ödeyerek serbestçe geçme hakkı olmasıdır.  Ayrıca, şu da bilinmelidir ki, Karadeniz’in Türk gölü olduğu bir süre hariç, yüzyıllar boyunca, Osmanlı Devleti de boğazlardan geçişlerde yüzde 100 egemen olmamıştır.'   
VEFASIZLIĞIN EN ÜST DÜZEYİ
Emekli amirallerin açıklamasının darbe ile ilişkilendirilmesinin, iktidar ve bir kısım muhalefetin de yer aldığı bir asker düşmanlığı korosunun ortaya çıkmasının da çok üzücü olduğunu değerlendiren Güner, şöyle konuştu:
“65-75 yaş ortalamasında olan bu amirallere teşekkür edeceğine, sonuna kadar siyasetin içine bulaşmış kurumlar, hatta çocuğu/ torunu yaşında olanlar tarafından zevzeklikle, edepsizlik yapmakla suçlaması ve  kendilerine vefasızlığın en üst düzeyinin gösterilmesi çok düşündürücüdür.
Bana göre, tek tartışılacak konu; Türk Deniz Kuvvetlerini dünyada saygın ve etkin bir yere getiren, donanmanın son 20-30 yılına şekil vermiş olan, ömürlerinin emeklilik dönemlerinde bile Türk milletinin refahı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini düşünerek bu uğurda ne yapabilirimin peşinde olan 103 emekli Amirale, nasıl olmuş da bu kadar vefasız ve düşmanca bir tavır takınılmış olduğudur. 
Disiplin ve özellikle bahriye örf ve adetlerinin gerektirdiği, hem görev hem de emeklilik döneminde muhafaza ettiğimiz saygı-sevgi çerçevesinde; Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın kendine komutanlık yapmış olanlar dahil büyüklerini hemen yargılayıp edepsizlik yapmakla suçlaması şahsen bende derin bir üzüntü yaratmıştır; meydana gelen endişe verici bu durum yetkililerce mutlaka incelenmelidir.”