BABACAN: BABACAN: BÜTÜN TELEVİZYONLAR, BÜTÜN GAZETELER TEK TİP ÇIKSIN İSTİYORLAR

BABACAN: BABACAN: BÜTÜN TELEVİZYONLAR, BÜTÜN GAZETELER TEK TİP ÇIKSIN İSTİYORLAR

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “İktidarı eleştiren tek bir kanal, tek bir program, tek bir gazete, tek bir gazeteci, tek bir köşe yazısı dahi bırakmak istemiyorlar. Bütün televizyonlar bütün gazeteler tek t

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Konya’da; partisinin Meram ve Karatay İlçe kongrelerinde konuştu. Babacan, özetle şunları söyledi:
İKTİDARDA, OTORİTER BİR ZİHNİYET EGEMENDİR BUGÜN TÜRKİYE’DE: Geçtiğimiz gün bir televizyon haber sunucusu eleştirel içerikli bir haber sundu diye hemen hükümetin hışmına uğradı. RTÜK hakkında inceleme başlattı. Gerekçe, bu televizyoncu arkadaş haberleri sunarken bir muhalefet partisinin temsilcisi gibi sunuyormuş. Tarafsız değilmiş. Bir düşünün gerçekten bu iktidarın bir tarafsızlık kaygısı var mı? Kendi talimatlarıyla yazıp çizen yüzlerce basın organı yok mu bu ülkede? Bu basın organları çok mu tarafsız. Kendilerine bağlı kaç gazete kaç televizyon var sayamıyoruz bile. Tek merkezden aldıkları talimatla, aynı manşetlerle parti yayın organı gibi çıkan gazeteler var. Bazen şaşırıyorlar, bakıyorsunuz 10 gazetede manşet aynı. Niye? Tek noktadan emir almışlar da onun için. Aynı haberlerle ‘ver coşkuyu’ diye coşturan televizyon kanalları değil mi? Zaplıyorsunuz hep aynı haber. Aynı hikaye dönüyor. Nerede tarafsızlık? TRT, hepimizin vergileriyle ayakta duran TRT. Şu anda tamamen iktidarın hizmetine sunulmuş durumda. Tarafsızlık nerede? Buradan neyi anlıyoruz? Bunlar yetmiyor. İktidarı eleştiren tek bir kanal, tek bir program, tek bir gazete, tek bir gazeteci, tek bir köşe yazısı dahi bırakmak istemiyorlar. Bütün televizyonlar bütün gazeteler tek tip çıksın istiyorlar. İşte o yüzden diyoruz ki bu yönetim otokrat bir yönetimdir. İktidarda, otoriter bir zihniyet egemendir bugün Türkiye’de.
BÖYLE BİR SİYASET ALANI OLABİLİR Mİ?: Tarafsızlıkla ilgili asıl bir anayasal mesele. Bizim Anayasamızda Cumhurbaşkanı’nın bir yemin metni var. Seçilen her Cumhurbaşkanı çıkıyor kürsüye, TBMM’nin kürsüsünden bir yemin metni okuyor. Yemin ederek görevine başlıyor. Bu yemin metninin öyle bir bölüm var ki, burada yemin metnin de ‘Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ diyor. Göreve öyle başlıyor. Peki ben şimdi size soruyorum, Cumhurbaşkanı’nın yemin ettiği şekilde, tarafsız bir şekilde görevini yaptığını iddia edebilen çıkar mı bugünkü Türkiye’de. Nerede tarafsızlık. Sürekli kutuplaştırıyor. Sürekli geriyor. ‘Namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ dediği ettiği yemine ne oldu? Ben buradan kendisine sormak istiyorum. Her konuda taraf oluyor. Takıyor Genel Başkan şapkasını herkese hakaret edebiliyor. Ama aynı ifadeleri bir başka kişi kendi ile ilgili kullandığında, hemen Cumhurbaşkanı şapkası takıyor, ‘dur bakalım ben Cumhurbaşkanıyım bana böyle konuşamazsın’ diyor. 160 bin kişi hakkında Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açılmış. Böyle bir siyaset alanı olabilir mi? Basının tarafsızlık yemini yok ama Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlık yemini var. Önce o yemininin gereğini yapsın ondan sonra gidip basınla ilgili konuşsun.
BİR TANE KOMŞUSU YOK, GERÇEK VATANDAŞ KALMAMIŞ ETRAFINDA: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı Sait Erdal Dinçer’in “Bu koltukta şimdi ben oturuyorum, yarın başkası oturur; yani başkanın kim olduğunu boş verin” sözlerini eleştiren Babacan, haklı çünkü başkanın kim olduğunun o kadar önemi yok. TÜİK bağımsız değil k artık TÜİK tarafsız da değil. Beştepe’den talimat ne gelirse onun gereğini yapıyor bugünkü TÜİK. Elbette orayı da tek başına Erdoğan yönetiyor. Uydurulmuş, gerçeklik dünyası ile çarşıda pazarda gördüğümüz enflasyonun yarısını bile açıklamayan bu kurumu da Cumhurbaşkanı’nın kendisi yönetiyor başka birisi değil. Erdoğan Beştepe’den kafasını çıkartıp da vatandaş ne halde diye göremiyor artık. Bir tane komşusu yok. Şöyle üç beş tane komşusu olsa hiç olmazsa eve girip çıkarken komşularıyla karşılaşır da onlar belki ülkenin gerçeklerini anlatırlar kendisine. Ama izole olmuş. Etrafında sadece şuandaki sistemden nemalanan bir insan grubu var. Gerçek vatandaş kalmamış etrafında.
DIŞ POLİTİKADA ‘STRATEJİK FIRFIR DÖNEMİNE’ GEÇMİŞ DURUMDALAR: Dışişleri Bakanlığı, iktidar partisi üyelerinin işi bırakıp emekli olduğunda yerleştiği bir kasabaya döndü adeta. Dışişlerinde ehliyet, liyakat, nezaket, diplomasi gibi olmazsa olmaz ilkelerin yerini; kayırmacılık, kabadayılık, fevrilik ve hamaset aldı. …Koskoca ülkenin dış politikasını zikzak çize çize, u dönüşü yapa yapa ne olduğu bilinmez bir hale getirdiler. Muhatapları bile ciddiye almıyor. ‘Nasılsa bugün bunu der, yarın başka bir şey der’ diyorlar. Bir sabaha kalkıyor Haç ile Hilali çakıştırıyor. Bir gün Şanghay Beşlisi’ne hevesleniyor. Bir başka sabah da kalkıp ‘Avrupa Birliği stratejik hedefimizdir’ diyor. Hangisi doğru bunlardan? Ne istediğini de ne dediğini de bilmiyor. Gerçek bir gazeteci canlı yayında soracak ‘Sayın Cumhurbaşkanım Şanghay Beşlisi’ni anlat’ inanın anlatamaz. Çünkü ortada bir strateji yok. Langırt oyununda ‘fırfır yapmak’ vardır ya. Rastgele sallıyorsunuz. Dış politikada ‘stratejik fırfır dönemine’ geçmiş durumdalar. Bilinçsizce, hesapsızca, rastgele oyun oynuyorlar. Tutarsa. ‘Ya denk gelirse.’”