İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, "Biz umutluyuz, 200 bini aşkın avukatla anayasal düzeni sahipleniyoruz, ne pahasına olursa olsun savunuyoruz" dedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise, "Teslimiyet dayatılıyorsa inatla ve ısrarla direnişin sesi oluruz. Ve hiçbir yurttaşımızı savunmasız, hiçbir meslektaşımızı yalnız bırakmadık, bırakmayız" ifadelerini kullandı. Çağlayan'dan İstanbul Barosu'na yürümek isteyen avukatlar polis engeliyle karşılaştı. Polisle yapılan konuşmanın ardından bir grup avukat, İstanbul Barosu'na doğru yürüyüşe geçti. Ancak bir süre sonra yürüyüşe izin verilmeyince avukatlar, "Yürüteceğiz diye yola çıkarıp ablukaya alındık" tepkisini gösterdi. Müzakerelerin ardından polis, avukatların İstanbul Barosu'na araçlarla geçmesine izin verdi.
Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu, CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan'ın tutuklanmasını protesto etti.Çağlayan Adliyesi'nde bugün saat 13.00'te toplanan avukatlar, "Savunma susmadı, susmayacak" sloganlarını attı.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Başkanı Erinç Sağkan ve İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, adliyenin önünde açıklamalarda bulundu.
İbrahim Kaboğlu, açıklamasında, "Savunma kendisini savunmuyor. Aslında savunma, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün yurttaşlarını savunuyor. Savunma, bütün yurttaşların hak ve özgürlüklerini savunmak için vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli adalettir" dedi.
"Eğer adalet tehlikedeyse Türkiye Cumhuriyeti de tehlikededir" diyen Kaboğlu, "Bugün 200 bini aşkın avukatın temsilcileri olarak Türkiye'nin dört bir köşesinden gelen baro başkanları ve yöneticileri, yani yaklaşık 200 bin avukat, 85 milyonun haklarını savunmak için buraya gelmiş bulunuyorlar. Çünkü onlar biliyor ki avukatlara yönelik saldırı, bütün yurttaşlara yönelik saldırı demektir" ifadelerini kullandı.
"AVUKATLIK KANUNU İHLAL EDİLDİ"
Kaboğlu, şöyle devam etti: "Son aylarda özellikle Anayasa'nın 19. maddesine aykırı bir biçimde yurttaşların, kamu görevlilerinin, seçilmişlerin, avukatların, gazetecilerin yakalandıklarını, arandıklarını, gözaltına alındıklarını ve kesinlikle Anayasa madde 19'a aykırı bir biçimde tutuklandıklarını gözlemekteyiz. Bunun son örneği 3 gün önce İstanbul Barosu üyesi avukat Mehmet Pehlivan olmuştur. Öyle ki ifadesinin alınması, tutuklanması yalnızca Anayasa'ya açıkça aykırı bir biçimde değil, aynı zamanda Avukatlık Kanunu'na da apaçık bir biçimde ihlal edilerek gerçekleştirilmiştir."
"Mahkeme kararı verilinceye kadar hiç kimse suçlu sayılamaz" vurgusunda bulunan Kaboğlu, şunları ifade etti: "Yani suçsuz sayılma hakkı savaş hukukunda bile geçerli olduğuna göre burada insanları, yurttaşları önceden suçlu ilan edip hapse tıkayarak sonradan iddianamelere hazırlamak suretiyle kurgu davalar oluşturulması tamamen keyfidir, kin ve nefretle yaklaşımdır, kindarlıktır, hatta önyargılı, canavarca hisle, farklı düşünce ve fikirlerde olan toplumsal kesimleri sindirme ve yok etme harekatından başkası değildir."
Kaboğlu, şunları söyledi: "Biz İstanbul Barosu olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün baroları olarak Anayasa'ya bağlıyız, Anayasa'ya bağlılımızı bir kez daha yüksek sesle beyan ediyoruz. Biz umutluyuz, 200 bini aşkın avukatla anayasal düzeni sahipleniyoruz, ne pahasına olursa olsun savunuyoruz."
Kaboğlu'nun ardından Türkiye Barolar Birliği Başkanı Başkanı Erinç Sağkan açıklamalarda bulundu.
Sağkan, açıklamasında, "Ülkemizde son dönemde hukuk devleti ilkesinden sistematik olarak uzaklaşıldığını, başta ifade hürriyeti, kişi özgürlüğü ve güvenliği ve adil yargılanma hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinin teminatı olması gereken yargı sisteminin aksine araçsallaştırılmak suretiyle hakları kısıtlayan bir yapıya dönüştüğünü üzülerek gözlemliyoruz" dedi.
Erinç Sağkan, şunları kaydetti: "Burada olmamızın nedeni yalnızca bir kişiye yönelmiş hukuksuzluk değil, savunma makamının sistemli bir şekilde kuşatılmak istenmesidir. Ve artık hepimizin biliyoruz ki bu saldırılar münferit değil, bütünü hedef alan organize, politik ve süreklilik arz eden bir niteliğe sahiptir."
"Tehditlerle, soruşturmalarla, tutuklamalarla, itibar suikastlarıyla sınamaya kalkışsalar da cevabımız net; savunma korkmaz, savunma susmaz, savunma asla teslim olmaz!" vurgusunu yapan Sağkan, şunları söyledi:
"Gözaltılarla, tutuklamalarla, sindirme çabalarıyla bu mücadeleden döneceğimizi sananlara cevabımız çok net; işte buradayız! Her zaman olması gereken yerde, tam da hukuk adına konuşulması gereken yerdeyiz. Sesimiz kesilmek isteniyorsa biz daha yüksek sesle konuşuruz. Teslimiyet dayatılıyorsa inatla ve ısrarla direnişin sesi oluruz. Ve hiçbir yurttaşımızı savunmasız, hiçbir meslektaşımızı yalnız bırakmadık, bırakmayız."
Çağlayan Adliyesi'nde açıklama yapan avukatlar, İstanbul Barosu'na yürümek istedi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, planlanan yürüyüşe izin verilmeyeceğini duyurarak, "Avukatların dahil oldukları ve mensup oldukları tek örgütleri Türkiye Barolar Birliği'dir. Bugün İstanbul Barosu Hizmet Binası'na geçmeyi planlıyoruz. Ancak öğrendiğimiz kadarıyla buna müsaade edilmeyeceğine dair bir kısım bilgiler duyuyoruz. Biz kimseden izin veya müsaade istemiyoruz. Anayasal haklarımızı gayet iyi biliriz. Valiliğe yaptığımız bildirim, 2911 kanun gereği yapılan bildirimdir, bir izin talebi değildir" ifadelerini kullandı.
Avukatların Çağlayan'dan İstanbul Barosu'na yürüyüşü polis engeliyle karşılaştı.
Sağkan, yürüyüşün engellenmesinin ardından yaptığı açıklamada, "Biz burada sayın İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan'ın tutuklanmasının hukuka aykırı yönlerini kamuoyuyla paylaşmak istedik. Buna ilişkin bir basın açıklaması, devamında da savunma hakkına dönük müdahalenin, aynı zamanda kutsal haklardan olan savunma hakkına dönük olduğunu ifade etmek üzere bir toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak istedik. Ancak Anayasa'ya, 2911 sayılı kanuna ve diğer mevzuatlara aykırı bir şekilde bu engellenmek isteniyor. Bunun yasal hiçbir yanı bulunmuyor" dedi.
"Biz, hem Adalet Bakanlığımıza hem İçişleri Bakanlığımıza az önce durumu ilettik. Buradaki görüntü, demokratik bir hukuk devletine yakışmıyor" diyen Sağkan, şunları söyledi: "Burada avukatlara en temel haklarını hayata geçirmeleri noktasında bile bu müdahale yapılıyorsa, yurttaşlarımızın hiçbirinin hukuki bir güvenlik içerisinde olduğundan bahsedemeyiz. Haliyle bu görüntü, şu an sizlerin şahit olduğu, kamuoyuyla paylaştığınız bu görüntünün Türkiye'ye, bir hukuk devletine yakışmadığının altını çiziyoruz. Biz ülkemizin bu şekilde anılmasını istemeyiz. Biz kendi ülkemizin bir hukuk devleti olarak, özgürlüklere sahip çıkan bir ülke olarak anılmasını isteriz. Bu mücadele de aslında tam bu isteğimizin mücadelesidir."
Polisle yapılan konuşmanın ardından Erinç Sağkan ve İbrahim Kaboğlu'nun da bulunduğu bir grup avukat İstanbul Barosu'na doğru yürüyüş gerçekleştirdi.Ancak bir süre sonra avukatlara yürüyüş izni verilmedi. Avukatlar, "Yürüteceğiz diye yola çıkarıp ablukaya alındık" tepkisini gösterdi. Müzakerelerin ardından polis, avukatların İstanbul Barosu'na araçlarla geçmesine izin verdi.
18.30'da İstanbul Barosu önünde yapılmak istenen basın açıklaması nedeniyle Taksim'de çok sayıda polis ve gözaltı aracı konuşlandırıldı. Bir araya gelen avukatlar ise polis ablukasına alındı.
Polisin araçlarla devam edilmesine izin vermesinin ardından avukatlar araçlarına geçerken İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu, tek başına Çağlayan Adliyesi'nden Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde bulunan İstanbul Barosu'na yürüdü. İstiklal Caddesi üzerinde yeniden ablukaya alınan avukatlar saatler sonunda beklenen açıklamayı gerçekleştirdi.
Açıklamada konuşan TBB Başkanı Erinç Sağkan, şöyle konuştu:
"Bugün hem Çağlayan Adliyesi önünde hem de İstanbul Barosu binası önünde kamuoyuyla görüşlerimizi paylaşmak istedik. Ancak burada, İstiklal Caddesi’nde yaşanan tabloyu görmenizi istiyorum.
2025 yılında, bu ülkede bir baro başkanının ve meslektaşlarının çevresi yüzlerce polisle sarılıyor. Bu görüntü, hukuka değil korkuya dayalı bir düzenin göstergesidir.
Ben 10 yıldır İstiklal Caddesi’nde tek başıma güvenle yürüyemiyorum. Ailemi bu sokaktan geçiremiyorum. Çünkü bu sistem tecavüzcüden, çetelerden değil, avukatlardan korkuyor.
Biz yıllardır ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi temel hakların tehdit altında olduğunu söylüyorduk. Bugün bu tehdit somutlaştı: Türkiye Barolar Birliği’nin “Savunmayı Savunmak” etkinliğinde, polis devleti provası yapılmıştır.
Anayasadan doğan haklarımızı çok iyi biliyoruz. 2911 sayılı yasaya göre barışçıl bir yürüyüş için kimseden izin almak zorunda değiliz. Biz Çağlayan’a, 85 milyonun adalete erişim hakkını savunmaya geldik. Şiddet yoktu, slogan yoktu; yalnızca anayasal haklarımızı kullandık. Ama karşılaştığımız tutum şuydu:
“Biz istersek yürüyebilirsiniz, istemezsek bir adım atamazsınız.”
Bireysel yürüyüşümüze bile müdahale edildi. Gerekçe yoktu, yasal dayanak yoktu. Bugün geldiğimiz nokta; yurttaşın sokağa çıkabilmesinin dahi polis iznine bağlandığı noktadır. İşte bu, polis devletidir.
Sokağın, yürüyüşün, ifadenin bu kadar keyfi biçimde sınırlandığı bir ülkede hukuk devletinden söz edilemez. Bu, hepimizin ortak geleceğine yönelmiş ciddi bir tehdittir.
Buradan tüm demokratik kamuoyuna, anayasal devlete inanan herkese sesleniyorum: Gördüğümüz tablo, uçurumun dibidir. Bu gidişat durdurulmazsa, Türkiye tam anlamıyla bir polis devletine dönüşecektir.
Ama biz barolar olarak, 201 bin avukat olarak, Anayasa’yı, hakları ve özgürlükleri savunmaya korkmadan, yılmadan devam edeceğiz. Kamuoyuna bu sözü veriyor, hepinize saygılarımı sunuyorum."
Ardından açıklama yapan İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, şu ifadeler kullandı:
"Bugün biz, İstanbul Barosu’nda, Çağlayan Adliyesi’nde aslında 85 milyonun haklarını savunmak için tüm Türkiye baroları ve avukatları olarak bir araya geldik. 200.000’i aşkın savunma öznesi olarak biliyoruz ki; bir ülkede avukatlık mesleği tehlikedeyse, adalet de tehlikededir.
Ne yazık ki bugün Türkiye’de adaletin tehlikede olduğunu, savunma mesleğine yönelik şiddet, özgürlükten alıkoyma gibi uygulamalarla bir kez daha acı bir şekilde gördük. Bu nedenle Türkiye’nin dört bir yanından gelen baro başkanlarımıza ve yöneticilerimize teşekkür ederim. Çünkü bu tanıklığı hep birlikte yaptık.
Avukatlık mesleği, herkesin bir gün ihtiyaç duyabileceği adil yargılanmanın belkemiğidir. Hukuku, savunmayı, insan haklarına dayanan laik ve demokratik cumhuriyeti savunmak herkesin görevidir. Bu görev baro başkanının da, milletvekilinin de, akademisyenin de sorumluluğudur.
Bugünlerde Meclis’te görüşülecek olan ve kamuoyunda “adsız torba yasa” olarak bilinen, Türkiye’yi yağmalama riski taşıyan düzenlemeleri izlemek de avukatların sorumluluğudur. Çünkü gelecek kuşakların sağlıklı bir ülkede yaşamasını sağlamak bizim görevimizdir.
Avukatlar, siyasi baskılarla yurtdışına gitmek zorunda kalan yurttaşları da, kolluk güçlerinin haklarını da savunmuş ve savunacaktır. Ancak bugün hukuk dışı emirler veren, diploması olsa dahi hukuka aykırı hareket eden kişiler asla avukat olamazlar. Çünkü barolar hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumakla yükümlüdür.
Avukatlık yemini hukuka, ahlaka, meslek onuruna namus ve şeref üzerine edilir. Bu yemin, yaşamı boyunca anayasayı ihlal etmiş bir kişi için geçerli olamaz. Bugün anayasayı sistematik olarak çiğneyenlerin “yeni anayasa” söylemleri sahte ve samimiyetsizdir.
Ben, bir baro başkanı olarak ilk kez Taksim Meydanı’nda, bir yurttaş olarak yürüme hakkım elimden alınarak, polislerce çevrilip özgürlüğümden alıkonuldum. Bu açık bir hukuk ihlalidir.
Ama biz geri adım atmayacağız. Çünkü hukuka daha sıkı sarılacağız. 81 baro ve Türkiye Barolar Birliği olarak, hukuku etkili kılmak için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ve inanıyoruz ki; bu ülkenin yargıçları, savcıları ve yurttaşları da demokrasiden geri adım atmayacaklardır.
Hiçbir zaman bu hukuk dışılığı kanıksamayacağız, meşrulaştırmayacağız, kabul etmeyeceğiz. Hukuk yolunda, herkes için, her zaman, birlikte ve kurumsal olarak yürümeye devam edeceğiz."
9141,31%-0,67
39,59% 0,16
45,86% 0,15
4293,18% 0,09
6950,65% 0,00